24 Ekim 2019 Perşembe

Tarhana

Uzunca bir aradan sonra herkese merhaba😊 Bu kadar uzun bir aradan sonra yazmaya değer ne buldun Özlem de döndün diyebilirsiniz. Cevap hem çok basit hem de oldukça derinlikli bir konu : Tarhana. Bir süre önce organik hayatımı daha rahat devam ettirebileceğim bir eve taşındım 🙃 Zaten bu kadar yazmaya ara vermemin nedenlerinden biri bu taşınma ,yerleşme mevzuları ,bir de kabul edersiniz ki 2 çocuklu hayatın zorlukları.  Sevgili okuyucu ,günümüzde her şeyin hormonlu ,ilaçlı olduğundan şikayet etmek ,çocuklarımız için organik tavuk ,yumurta,sebze,meyve aramak en kolayı,hak vermiyor  değilim, ancak zor olan elini toprağa değdirmek,bir şeyler üretmeye çalışmak. Bir taraftan paketli ,hazır gıdaları çocuklarımıza yedirirken,bir taraftan her şey kimyasal dolu,her şey yenmez oldu diye söylenmek son derece faydasız. Beni tanıyanlar hemen her şeyi evde üretmeyi sevdiğimi bilir, tarhanayı da bugüne kadar hep aile büyükleriyle yapmıştım. Bu sene dedim ki , ben bunu yaparım . Bu kararı almak tüm meselenin en büyük kısmını oluşturuyor, gerisi daha kolay. Tarifi anlatmaya başlamadan önce hiç bu işlerle alakası olmayanların bile yapabileceği şekilde anlatacağımı belirtmek isterim, ancak hazır çorbayı karıştırmak kadar da kolay değil bunu da bilin 😃 Vereceğim tarhana Burdur yöresine aittir,yöreden yöreye göre tarif,usuller mutlaka değişir. Tarhananın ana malzemesi un olduğu için diğer malzemeler ona göre oranlanıyor.

Tarhana

5 kg tarhanalık un (bunu biz değirmenden aldık, böyle deyince verdiler ama ekmek de yapabilirsiniz dediler kalanı,demek ki un ekmeklik un diye düşündüm ben de,isteyenlere fotoğrafını atabilirim unun da)
7 kg domates
3-3.5 kg kırmızı kapya biber
5 kg sütten mayalanmış,daha sonra kesede süzdürülmüş yoğurt
2.5 kg nohut
250 gr iri kaya tuzu

Tüm malzemeler sadece bu kadar. Tarhanayı yapmaya karar verdiğiniz günden 3-4 gün önce ön hazırlık yapmalısınız. İşe domates ve biberlerden başlamalısınız. Güvendiğiniz bir yerden aldığınız ya da kendi yetiştirdiğiniz domatesleri tertemiz yıkadıktan sonra bir kabın içine kaynar ,bir kabın içine soğuk su doldurun,domateslerin arkasına bıçakla çarpı işareti atın ve kaynar suya atın yaklaşık 10 dakikada kabuklar soyulmaya başlar hemen soğuk suyun içine atıp kabuklarını soyun daha sonra,yeşil sap kısmını da çıkarın. Ben bu aşamadan sonra mutfak robotuyla parçaladım domatesleri,siz kullanmıyorsanız doğrayabilirsiniz ya da rendeleyebilirsiniz de,nasıl kolayınıza gelirse. Parçalanan domatesleri bir tencereye alıp 15 dakika kadar kaynatın. Sonra bu domatesleri ağzı geniş bir kabın içinde güneşe alın,eğer böcek, toz girmesinden endişeleniyorsanız uzerini ince bir tül ya da açık renk bir tulbentle örtüp, kapatın. Bu şekilde 3-4 gün güneşte suyu çekilecek, tadı yoğunlaşacak. Kapya biberleri de yikayip yarim cay bardagi suyla tencereye koyun kapagini kapatip ,kısık ateşte terlemesini sağlayın ,böylece kabuklarını daha kolay soyabilirsiniz (yine de daha pratik yöntemi olan Allah rızası için bana da söylesin). Kabuklarını,saplarını ,çekirdeklerini ayıkladıktan sonra ,ben bu aşamada yine mutfak robotumla parçaladım ve daha sonra dibi tutmayacak şekilde kısık ateşte biraz pişirdim,yoğunlaştırdım . Siz bıçakla kesip, pisirebilirsiniz de. Biberleri de domateslerin yanına güneş alan bir yere aynı koşullarda 3-4 gün bekletip ,yoğunlaştırın. Tarhanayı yapacağınız günden bir gün önce yoğurdu mayalayın bir gece dolapta beklesin,olgunlaşsın,ertesi gün bez keseyle 2-3 saat süzdürün . Sızan suyunu atmak yok başka tariflerde kullanırsınız. Tarhanayı yapacağınız gunden bir gece önce nohutlari yıkayıp ıslatın. Ertesi gün pişirin,ben robottan geçirerek ezdim siz çatalla da ezebilirsiniz henüz sıcakken,elinizle de parçalayabilirsiniz, tamamen size ve alışkanlıklarınıza kalmış. Büyük gün geldi çattı. Tarhana yapmaya büyük temiz bir leğene daha önce hazırladığınız domates ve biberi döküp, karıştırarak başlayın, süzdüğünüz yoğurdu,ezdiğiniz nohutu da ekleyin ve iyice karıştırın,tuzu da kontrollü olarak koyun, en son unu yavaş yavaş ekleyin ve karıştırın ,kıvamının yoğun bir kek kıvamında olması gerekiyor. İşiniz bittiğinde leğenin altına bir tepsi ya da örtü serin, üstünü de yine tarhana hamuruna değmeyecek şekilde temiz kokusuz bir sofra beziyle örtün.



Her gün mutlaka en az bir kere karıştırın. Ust kisminin kabuklanmasına izin vermeyin,kabuk tutarsa ayırın. Ilk hafta tarhananız kabaracak ķendinin iki katına çıkacak. Ikinci hafta oldukça sakin geçecek tarhananızın tadı tatlı olacak. Üçüncü hafta ise tarhana sakin olacak ama tadı ekşi olacak,panik yapmayın son derece normal bir durum bu. 21 gün sonunda tarhananızın tadına bakarak artık serme işlemine geçebilirsiniz. Ben 22. gününde serdim. Tarhanayı sermek için ben temiz beyaz ütülü masa örtüsü kullandım ama küçüklüğümde hatırlıyorum beyaz temiz çarşaf kullanırlardı. Siz nasil isterseniz,onemli olan temiz ve kokusuz olması. Benim tarhanamın kıvamı cıvık sayilabileceginden ben kaşıkla koydum dizdim tarhanayı,daha sonra akşam çevirdim yönlerini.




 Ertesi gun elimle bir kac parçaya böldüm,aynı gun o parçaları tekrar küçülttüm. Hala kıvamı hamurumsuydu, geçirmeye uygun değildi. Gece canım sevgilim kaloriferi çalıştırmış çocuklar üşümesin diye,ne kadar da minnoş bir hareket değil mi? Evet tabi bizim için öyle,tarhanalar için değil😂 Ben serin serin temiz temiz kurutayim diye camı açtım tarhanayı serdim,adam alttan kurutmuş güzelim tarhanayı😃 Ay ne güzel kurumuş işte amaç o değil miydi diyebilirsiniz,değildi dostlar değildi, bir yere kadar kontrollü kuruması sonra iliştir dediğimiz bir çeşit süzgeçten kolayca geçirilmesi gerekiyordu🙁Bu aşamada sizinki de fazladan kurursa önünüzde bir kaç seçenek var ,ya değitmene götürüp öğüttüreceksiniz ya da hafif su serpip nemlendirip sofra bezine saracaksınız öyle iliştirden geçirme işlemi yapacaksınız ya da benim yaptığım gibi önce robottan geçirip sonra iliştirden geçireceksiniz. Size kalmış bence en güzeli fazla kurutmayın hemen nemliyken ufalayıp,geçirmeyi deneyin. Sonra un haline geldiğinde yine 1 tam gün ortude ince bir tabaka halinde serili bırakıp kurutun.


Sonra ister bez keselerde,ister cam kavanozlarda rutubetsiz,güneş gormeyen ,serin bir yerde saklayın. Afiyet olsun 😊 Ben tarhananın yoğurma,serme vs işlemlerinin tamamını ev ortamında yaptım, güneşte rengi açılabilir,böcek, sinek vs ile kontamine olabilir. Bunları göz önünde bulundurmanızı öneririm. Lütfen aklınıza takılan bir şey varsa sorun,hatta değişik yöresel tariflerinizi de benimle paylaşın, farklı kültürleri tanımak bana her zaman heyecan verir. Tarhanayı yapmamda emeği geçen herkesi minnetle anıyorum. Küçücük bir kız çocuğu iken ailenin tüm kadınlarını bu tür işleri yaparken hayranlıkla izler,takip ederdim. Aşırı meraklı bir çocuktum sanırım sık sık kovalarlardı beni git oyun oyna diye😀Her şeyden önce bu kültürle beni büyüten, bir şeyler üretmenin anlamını bana anlatan canım annem...Umarım görüyordur ,biraz da olsa gurur duyuyordur gittiği yerde benimle(nurlar içinde yatsın). Sonra anneannem,babannem,Sabriye Ninem (nur içinde uyusun) , Sıdıka Annem(tek başıma yapmak istedigimi ilk soyledigimde hem tarifi verip hem beni cesaretlendirdi,yaparken de sık sık yol gösterdi) ve pek tabi Akın'ımın annesi Cennet Annem, dün ben panikleyince koştu geldi,teknik destekte bulundu😊 Eh tabi ki canım sevgilim Akın,beni her fırsatta cesaretlendirdiği, çocuklarımızı temiz gıdayla büyütme dileğimi paylaştığı için, ve tabi koca leğeni taşırken de birazcık yardımı dokunmuş olabilir😃 Kaloriferi açmasaymış iyiymiş ama olsun, o kadar da nazar boncuğu olur. Hepsine teşekkür ediyorum. Şimdi olduğum kişiyi olmamı destekledikleri, beni şekillendirdikleri için . Bundan sonra ne tarifi görmek istersiniz? Italyan peynirlerinden gidelim mi mozzarella ya da ricotta ya da mascarpone? Hem Burdur yöresine ait hem de Italyan reçetesiyle değişik makarna hamuru tarifleri mi patlatalım? Herkese selamlar,sevgiler...

Not: Tarhananın sayısız faydaları hakkında bilgi vermedim, siz isterseniz araştırın, araştırırken mutlaka çok değerli meslek büyüğüm rahmetli Doç. Dr. Osman Nuri Koçtürk nam-ı diğer Tarhana Osman hakkında yazılmış makaleleri de okuyun.

23 Kasım 2018 Cuma

Vombatlar neden kübik dışkılar?

   
    Çok uzun bir aradan sonra merhaba ey okur...
Vombatlar hakkında çok ilginç bir yazı okudum,sizlerle paylaşmazsam olmaz diye düşündüm,üşenmedim italyanca aslından türkçeye çevirdim. Keyifli okumalar diliyorum.

    Vombatlar neden küp şeklinde dışkılarlar?          Hayvanlar aleminde nadirden öte eşsiz olması sebebiyle bilim insanları yillardan beri  araştırma yapıyor bu konuda. En son yapılan  çalışma küçük keselilerin bu sırrını açıklığa kavuşturmuş olabilir.
    Wombat ya da Avustralyalı vombato olarak bilinen hayvanlar doğuştan gelen en tuhaf süpergüçlerden birine sahipler. Bizim küp şeklinde kaka üretebildiğini farkettiğimiz tek hayvan onlar. Sıradan gelebilir ama değil. Şimdiye kadar bir çok hipotez kuruldu. Biyologların bir kısmı yaşadıkları yeri de görerek bu formu dışkılarının inanılmaz kuruluğuna bağlamışlardır.

    Yeni çalışma bütün bu hipotezlerin ötesine geçiyor. Bu kez vombatlar üzerinde araştırma yapanlar biyologlar değil, Georgia Teknik Enstitüsünün akışkanlar dinamiği konusunda uzman bir ekibi oldu. Araştırma grubunun başkanı Patricia Yang : " Bunu yapmama sebep olan ilk şey, bugüne kadar biyolojide bu kadar tuhaf bir şeyi daha önce görmemiş olmamdı,bir gizemdi. Ilk başta gerçek olduğuna bile inanmıyordum. Google'dan arattırdım ve wombatların küp şeklinde kaka yaptığıyla ilgili bir sürü şey gördüm,ama şüpheliydim." dedi.

    Bunu öğrenmenin sadece bir yolu vardı,iş arkadaşı makine mühendisi David Hu ile beraber bu davetkar yaratıklara daha yakın olmak için Avustralya'ya gittiler.
   
    Böylece feçesin dışkılanmadan hemen az öncesine değin  karakteristik  köşeli şekil oluşana kadar sıkıştırılageldiğini keşfettiler. Ve sadece bu da değil. Vombatların barsaklarının yaklaşık % 8'inin bu küpleri yapmak için çalıştığını buldular. Genelde yuvarlak olan anüse iletilene kadar bu oluşturulan küplerin şeklinin korunduğunu da tespit ettiler.

    İki araşırmacıya göre bu çok belirgin tipik şekli vermek için vombatların intestinal duvarlarının elastikiyetinde varyasyonlar olmalıydı. Daha az elastik ve daha keskin intestinal hareketler köşelerden sorumluydular. Buna ek olarak ;bu hayvanlar herbivor ve çok kurak bir alanda yaşıyorlar,bu yüzden dışkıları çok kuru ve kompakt,atıldıktan sonra bile şekillerini koruyorlar.

    Kübik strüktürler biyolojide son derece nadirdir çünkü düz yüzeyler ve köşeler fazladan ekstra enerji gerektirir. Bu keşif hem biyoloji hem makine mühendisliği için faydalı olabilir.

    Yang : " Şimdilik küpler üretmek için sadece 2 metot var,onları modellemek ya da onları kesmek. Ama bu keşifle 3. bir metodumuz daha var."  diye açıklıyor.

       Başka hipotezlere göre ,vombatların kübik formlu dışkılarıyla kendi sınırlarını belirlemek için bir çeşit çit yaptığı düşünülüyor, ayrıca vombatların görüşlerinin kısıtlı olduğu ,bu yüzden benzerleri dışkılarının kokusunu duysunlar diye  dışkılarını burun hizasında bırakmaya ihtiyaç duydukları düşünülüyor. Her yere yuvarlanabilecek bir silindirden farklı olarak bir küp daha fazla dengede kalır.

    Ancak ; Avustralya Adelaide Üniversitesi'nden vombat uzmanı Mike Swinbourne National Geographic'e bir yanlış anlamaya benzediğini açıkladı. Feçesler vombatların yaşadığı habitat çok kuru olduğu için kurular.

 "Yiyeceklerindeki her bir damla nemi sıkmak zorundalar." diye açıkladı Swinbourne.
Vombatlar daha az sekrete sahipler,buna dışkıları da dahil.
Bu çalışma 71. yıllık APS akışkanların dinamiği toplantısında sunulmuştur.
Özgün Çeviri: Özlem Küçükkepeci İnce
Kaynak : www.greenme.it

21 Şubat 2017 Salı

Knidos

Knidos eski bir medeniyet, sevda ise hep yeni,hep taze...Baştan sona sadece mermerden yapılmış bu antik kente harabe dersek haksızlık etmiş olmaz mıyız? Olsa olsa cennet yıkıntısı  olabilir burası. Bir çok antik kentte olduğu gibi burada da ilk dikkatimi çeken şey;  bir şeylerin eksik olduğu hissi. Bir hırsızın girdiği evi görmekle aynı duyguyu yaratıyor bende yağmalanmışlık hissi. Araştırınca Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Kahire'de yaptırdığı sarayının mermerleri buradan gitmiş,Dolmabahçe Sarayı'nın mermerleri de buradanmış. İnsan hiç kendi evini soyar mı ? Soymuşlar işte...Buradan çıkartılan altın vazonun neden bizim müzelerimizde değil de British Museum'da sergilendiği de başka bir soru. İskenderiye Feneri'nin mimari Sostratos buralıymış ve kentte bir çok eseri bulunuyor. Knidos'ta bir askeri bir ticari iki liman bulunuyor. Akdeniz'e bakan liman dıştan kolaylıkla görülebilen ticari limanken,Ege Denizi'ne bakan liman dıştan farkedilemeyen askeri liman, oldukça zekice düşünülmüş,öyle değil mi? Bu arada Datça Yarım Adası'nın en uç noktası olan Tekir Burnu'nda kurulu olan yer,Deveboynu Yarımadası olarak biliniyor şimdi,önceden bir ada imiş,halk ticari ve askeri yönden daha kullanışlı olacağını düşündüğü için ada ve kara parçasını birbirine bağlamış ve yarımada haline gelmiş böylece. Afrodit Tapınağını, Apollon Tapınağını, Güneş saatini,günümüze kadar ulaşan küçük amfi tiyatrosunu(sadece küçük tiyatro kalmış, şehrin nüfusunun 200000 olduğu dönemlerde 4 tiyatrosu birden varmış) siz de görmek isterseniz,antik kent ve liman bir arada gerçekten harika bu yer ölmeden önce mutlaka görülmeli bence, Knidos'a uzun ve zahmetli yolu göze alıp gitmelisiniz derim. Antik kenti müze kartınız varsa ücretsiz ziyaret edebilirsiniz, eğer yoksa giriş ücreti sadece 10 lira. Nisan-Ekim ayları arasında 8.00-19.00 arası açık, Kasım-Mart ayları arasında ise 8.00-17.00 . Eğer siz de Knidos'a gittiyseniz ya da giderseniz, deneyimlerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Sizleri kendi çektiğim Knidos fotoğraflarıyla baş başa bırakıyorum.











20 Şubat 2017 Pazartesi

Aşkullah, şevkullah, muhabetullah, muhabbeti resulullah

Haftasonu bir hanımefendiyle tanıştım,kendisi saçlarım dökülmesin diye kemoterapi yerine başka bir tedavi olan kemo cap yöntemini seçtiğini söyledi, hiç şaşırmadım,sadece sebebini merak ettim,o da insanlar dışarı çıktığımda bana öyle bakmasınlar diye dedi. İnsanlar saçların olmasa bakarlar,uzun olsa yine bakarlar ,açık olsan bakarlar ,kapalı olsan da bakarlar. Şişman olsan,zayıf olsan,uzun olsan ,kısa olsan hep bakarlar. Güzelsen güzel diye bakarlar,çirkinsen çirkin diye. Esmer olsan,sarışın olsan,kızıl olsan ,sakallı olsan,köse olsan hep bakarlar,hem bakarlar hem de konuşurlar arkandan. Bu hayat tüm o diğer insanları dinleyecek ,önemseyecek kadar uzun değil. Bir kere geliyoruz bu dünyaya,ne ne kadar misafir olacağını biliyor insan hayatta, ne de ölünce nereye gideceğini. Tıkayalım kulaklarımızı kötü insanların kötü sözlerine,kapatalım kapılarımızı dedikoduculara. Giremesin kötü hiç kimse güzel dünyamıza,soldurmasin o rengarenk,narin çiçeklerimizi.
Her insan önce kendi haddini bilmeli bence, toprak ve sudan yaratıldığımız doğru, mühim olan çamurlaşmadan yaşayabilmek. İnsanlar görüyorum, mutsuz, sinirli, memnun değil yaşadığı hayattan ,kimse de mutlu olsun istemiyor. Herkesin hakkını gasp etmekte bir sakınca görmüyor,hakarette, yaftalamakta, başkasının işlerine,hayatına burnunu sokmakta ve tabi. Lisedeki edebiyat öğretmenlerimden bir tanesi 'Mutlu sonlar sadece Türk Filmleri'nde olur evladım' demişti. Son derece saçma ve itici bulmuştum bu varsayımı. Çünkü insanın büyük ölçüde kötülüğe karşı iyi olarak kalmasına sebep olan şey ,iyi olmaya devam ederse sonunda mutlaka kazanacağı umududur. Ne yazık ki 30 yaşıma ramak kala , sevgili öğretmenimin ne kadar doğru bir tespitte bulunduğunu yeni yeni idrak edebiliyorum. Varsın iyiler sonunda hep kazanmasın, biz aslımızı, niyetimizi bozmayalım, indirmeyelim yelkenleri suya. Kim bilir belki yarın güneş yine bizim için doğar, aydınlatır bütün karanlık kalpleri tek tek...Selam olsun bütün güzel insanlara, bizi iyiliğe inandıranlara Mevlana'ya,Şems'e, Yunus Emre'ye, üçler , yediler, kırklar,binler nur olsun, bana sevgi ne demek ,ilk öğreten insan; annem nur olsun...

3 Şubat 2017 Cuma

La bocca della verità (Gerçeğin ağzı)

       Roma'da Piazza della bocca della verità'da tam olarak Santa Maria in Cosmedin Kilisesi'nin revağında bulunur bu anıt. Ben size anıtı anlatmaya efsanelerle başlamak istiyorum. Bu efsanelerden ilki ortaçağda kabartmanın ağzına elini sokan birinin ,eğer yalan söylüyorsa , elinin ısırılacağın inanılırmış. Bence yalan tabi, imparator kimi aslanlara yem etmek istiyorsa buraya elini zorla sokturup ,adamın elini aperatif olarak yediriyormuş büyük kedilere. Görüyorsunuz adalet sistemi üç aşağı beş yukarı aynı dünyanın her yerinde her zaman. Bir diğer efsaneye göre dönemin en büyük limanına yakın olması sebebiyle , ticaretin ve denizcilerin koruyucu tanrısı Mercurio , Giuliano isimli denizci, karısının onu aldattığını iddia etmesi sebebiyle , Mercurio' ya başvurunca, Mercurio kadının elini La Bocca Della Verità 'ya koyarak sadakatini kanıtlamasını istemiş. Gel zaman git zaman bu amaçla kullanmaya devam etmişler. Bunlar efsane tabi ki, bilimsel kanıtların en çok desteklediği sav ise La Bocca della Verità 'nın ilk işlevinin bir rögar kapağı olduğu yönünde. Sıkı durun bazı kaynaklara göre yapıldığı mermer Anadolu' dan  (Frigya' dan) getirtilmiş. Povanozzetto mermerinden yapıldığı söyleniyor .19 cm kalınlığında 175 cm çapındaki mask tam 1200 kg. Yaşı da aşağı yukarı 2200 yılmış. Görüyorsunuz gerçek biz ne kadar ulvi sansak da bazen oldukça kirli olabiliyor.
         Roma bence tam bir aşk şehri gerçekten. Eğer siz de sevgilinizle güzel bir hafta sonu geçirmek ya da sevgililer gününde hoş bir sürpriz yapmak istiyorsanız , Roma ilk sıralarda yer almalı. Hem aşkınızı sınamak ya da kanıtlamak için de güzel bir yer olabilir. Aşk hiç bitmesin, kalbimizden aşk da sevgi de hiç eksik olmasın değerli okuyucular.

22 Aralık 2016 Perşembe

Ekşi Mayalı Ekmek

Bunca eziyeti çektiniz, şimdi elinizde ekşi mayanız hazır bekliyorsunuz. Bu mayayla neler yapılabilir? Hazır mayalı hamurla yaptığınız bir çok şey, bu maya ile de hazırlanabilir. Ben herkesin yapabileceğini düşündüğüm temel bir ekmek tarifi vererek başlamak istiyorum, zamanla ekşi mayalı simit, pide, poğaça tarifleri de havada uçuşur belki :) Tarife geçmeden önce şunu açıkça belirtmek istiyorum ki; hayatım boyunca tatmış olduğum en güzel ekmeklerden biriydi. Kokusu, tadı, dokusu beni çocukluğuma götürdü. Ben Burdurluyum, çocukluğumda Isparta ekmeği olarak aldığımız ve yediğimiz ekmeklere benziyordu tadı ama çok daha güzeli diyebilirim ( Şimdilerde yapılanlarla, o zamankiler arasında dağlar kadar fark olduğunu da söylemeliyim, zamanla birlikte, her şey gibi, alışık olduğumuz lezzetleri de değiştirdiler maalesef birer birer.) Ekmeği fırına verdikten sonra, öyle güzel bir koku yayılacak ki, huzur, mutluluk, başarmış olmanın verdiği his, hepsi bu kokuda saklı olacak...Kabuğu çıtır çıtır, içi yumuşacık, oldukça da uzun süre bu özelliklerini muhafaza ediyor üstelik. Bu tarifin bana göre tek bir dezavantajı var, o da bundan sonra diğer ekmeklerden yemek istemeyebilirsiniz bir daha :D

Malzemeler
500 gr un ( tam buğday unu ve ekmek unu ya da bunların karışımı olabilir)
320 ml temiz ,ılık içme suyu
100 gr ekşi maya
1.5 tatlı kaşığı tuz
Pişirme kağıdı
Birbirinin üzerine geçebilecek şekilde iki tane döküm tencere ya da biraz derin ısıya dayanaklı ,kapaklı cam fırın kabı .

Suyun 300 ml'sine ekşi mayayı ekleyin (ekşi maya olgunluk testini mutlaka yapmış olmalısınız, hemen kısa bir hatırlatma  ; oda sıcaklığındaki bir miktar suya 1 tatlı kaşığı mayadan ekleyip, bakıyoruz, suyun üzerinde yüzüyorsa mayamız hazır demektir, eğer yüzmüyorsa ,ılık bir ortamda biraz daha dinlendirmenizi tavsiye ederim ). Su ve ekşi mayayı karıştırın, daha sonra elemiş olduğunuz unu ilave edin, güzelce yoğurun hamurunuzu. Bu aşamada bir konuda hatırlatma yapmakta fayda görüyorum ; hamurunuz tok bir hamur olmayacak bu ilk haliyle, oldukça cıvık, bulunduğu kabın şeklini alıyorsa telaşlanmanıza gerek yok, bu son derece normal. Hamuru dinlenmeye bırakmadan önce ya hamura değmeyecek şekilde kabın üstünü  streç film ile kapatın ya da hamurun üzerini temiz nemli bir bez ile de öretebilirsiniz. Hamurun ilk yoğurmasını yaptıktan sonra ,ılık bir yerde yarım saat dinlenmesi için bırakıyoruz .Aşırı sıcak olmayan soba yanı, kalorifer peteklerinin yanı ya da önceden 150 derecede 5 dakika  ısıtılmış fırının içi de olabilir. Mevsim yazsa bunlardan hiç birine ihtiyaç duymayabilirsiniz. Yarım saatlik sürenin sonunda kalan suda (toplamda 320 ml su gerekiyordu, en başta 300 mililitresini hamuru yoğururken kullanmıştık.) ve 1.5 tatlı kaşığı  tuzu eritip hamura ekleyin, hamura yedirin iyice bu karışımı, daha sonra yarım saat daha, üzerini daha önce belirttiğim gibi örtüp, dinlenmeye, ılık bir yere bırakın hamurunuzu. Yarım saatlik sürenin sonunda, hamuru bulunduğu kapta, zarf şeklinde 3 tur katlayın, yani kenarlardan alıp ortada birleştireceksiniz. Yarım saat daha üzeri örtülü, ılık bir yerde dinlendireceksiniz. Hamurun kıvamı diğer ekmek hamurlarına göre daha cıvık olacak, katlarken elinize de yapışabilir, son derece normal. Bundan kaçınmak için lütfen elinizi ya da hamuru unlamayın ya da elinizi su, yağ gibi bir şeyle ıslatmayın. Çünkü bunlar hamurun kıvamını değiştirecektir ve istediğimiz gibi bir sonuç almamıza engel olacaktır. İlerleyen katlamalarda hamur kendine gelecek, gittikçe güzelleşecektir. Hamurun dinleme süresi sonunda 2 ya da 3 kez daha katlayın hamuru, üzerini örtüp ,ılık bir yerde bu kez 1 saat dinlendirin. 1 saat sonunda 2 ya da 3 kez daha katlayın, üzerini örtüp, 1 saat daha ılık bir yerde dinlendirin. Dinlenme süresinin sonunda tezgahınızı unlayın, tahta ya da silikon bir spatula yardımıyla hamuru tezgaha alın, yanlardan üste doğru 2-3 tur katlayın, tezgaha bakan yüzü size bakacak şekilde kabınıza geri koyun, bu katlama sırasında daha nazik davranmanızı öneririm hamura. Sizin de fark ettiğiniz gibi hamur belli bir karakter sahibi oldu, şeklini iyi kötü koruyabiliyor. Hamurun üzerini örtüp, ılık bir yere tekrar dinlenmek için yarım saatliğine bırakın. Yarım saat sonra tekrar unladığınız tezgahınıza alın, üstte kalan unlu tarafı tezgaha gelecek şekilde nazikçe koyun. 2 kez daha hafifçe katlayın. Eğer benim gibi ısıya dayanıklı bir cam fırın kabı kullanacaksanız; pişirme kağıdını kabın şekline göre kesin ve elinizle buruşturup eskitin, sonra üzerine hafifçe un eleyin , böylece kağıda yapışmayacak hamur. Hamuru tezgahtan alıp unlu tarafı üste , size bakacak şekilde kaba yerleştirin.Bu aşamada fırınınızı öncede 225 dereceye ayarlayın, eğer döküm tencere kullanacaksanız onları da ısınması için fırına koyun, sonra çıkarıp pişirme kağıdını onda göre kesip, eskitin, unlayın. Hamurunuzun unlu tarafı üste gelecek şekilde yerleştirin. Son dinlenme aşaması için üzerini örtüp, ılık bir yerde yarım saat daha bekletin. Fırınınız bu sürenin sonunda 225 derecede ısınmış hazır bekliyor olmalı, hamurunuzun en üstünü keskin bir bıçak ya da eski tip yeni bir jilet bıçağıyla kesin ,benim kabım oval olduğu için uzunlamasına çizdim. Eğer yuvarlak bir kapta yapacaksanız kare şeklinde çizip ,kulaklar yapabilirsiniz ekmeğe. Döküm tencere ile yapıyorsanız , o döküm tencereye tam uyacak başka bir döküm tencereyi kapak olarak kullanabilirsiniz ,benim gibi cam kap kullanıyorsanız kapağının tam kapandığından emin olun, hava almaması gerekiyor. Kapağı kapalı halde 25 dakika 225 derecede pişirmeye bırakın, 25 dakika sonunda kapağını alın ve üzerinin de kızarabilmesi için 25 dakika daha pişirin. Ev tipi fırınlar aslında bu ekmek için çok uygun değil, ama biz daha uygun hale getirebiliriz. Fırınınızı ısıtmaya başladığınızda ısıya dayanıklı bir kabın içine su koyun, bu fırın içinde nemi korumanıza yardımcı olacaktır, böylelikle ekmek pişerken fazla kurumaz. Pişirme süresi sonunda ekmeği kaptan çıkarıp bir ızgara üzerinde soğumaya bırakın . Nasıl yiyeceğiniz ise size kalmış; ister köy tereyağı ve peyniri ile, ister ev salçası ile, isterseniz ev yoğurdu sürüp, nane ve baharatlar ile...Herkese afiyet olsun. Eğer tarifimi uygularsanız, sonuçları benimle de paylaşırsanız çok sevinirim. Sağlık dolu günler diliyorum...

Hamur oldukça cıvık


Gittikçe değişiyor

Olgunlaşıyor

Hamurun son dinlenmeleri

Şeklini koruyabildiği son derece bariz artık

Fırına girmeden önceki hali

İlk pişme safhası

Gözenekleri oldukça iyi görünüyor, kabuğu belki daha kalın olabilirdi

Ekşi mayalı ilk ekmek, ilk dilimler
Belki minik bir fare siz fotoğrafı çekemeden salçalı ekmeğinizi tırtıklar :)Yazın ilk kez domates salçası yaptım, fotoğraftaki güzellik kendisi olur :)

2. ekmek. İlkinde yüzeysel kesmişim, bunda da daha derin kesmek isterken abartmışım :D

20 Aralık 2016 Salı

Ekşi Maya Yapımı (4.kısım)


7., 8., 9., 10., 11. Günler

Malzemeler

1 su bardağı un
Yarım su bardağından biraz eksik su

Bu günler mayanızın gelişip, güzelleşeceği, kokusunun hoşlaşacağı günlerdir. Eğer bütün işlemleri doğru yaptıysanız 9. günden itibaren mayanızın ekmek yapmak için uygun hale gelmiş olması gerekir. Benimki 9. günde değil 11. günde mayalanma aşamasına geldi, çünkü ben yeterince ılık bir yere bırakmamıştım. 9. güne geldiğimde mayam yeterince kabarmamıştı ve üzülmeye başlamıştım, bütün ortam şartlarını, yanlış yapmış olabileceğim şeyleri gözden geçirdim ve mutfak tezgahımın, aralık ayı itibariyle, Denizli Şehri için, ekşi maya yapmak için uygun olmadığına karar verdim. 10. gün kalorifer peteğine yakın konumda bulunan mutfak masasına koydum,11. gün ise direk peteğin üzerine koydum, sonuç inanılmaz derecede mutluluk vericiydi. Sizler de aşağıdaki fotoğraflardan mayamın durumunu takip edebilirsiniz. Ben 7. gün itibariyle kavanozumu da değiştirdim, derinliği daha az hacim olarak da kesinlikle çok daha küçük  bir kavanoz tercih ettim, hem kabarmadaki değişiklikleri takip edebilmek, hem de un ve su ile mayanın beslenmesi sonrası kavanozun kenarlarını çok daha kolay temizleyebilmem adına zorunlu bir seçim oldu da diyebiliriz. Siz en baştan doğru kavanoz seçimi yaparsanız, böyle bir sorunla karşılaşmazsınız. Mayanın % 80'ini atıp, 1 bardak un ve yarım bardaktan biraz az, ılık, temiz içme suyu ile beslemeye devam etmelisiniz. Mayanın alttaki fotoğraflardan 11. gündeki haline benzer hale geldiğini görürseniz, mayanın hazır olup olmadığından emin olmak için ufak bir test yapmanız gerekecek. Küçük bir kaseye ılık (26-27 dereceler uygundur) , temiz içme suyu koyun bir miktar, sonra içine mayadan 1 tatlı kaşığı ekleyin, eğer su yüzeyinde kalıyorsa mayanız, hazır demektir, henüz su yüzeyinde kalmıyorsa ,daha ılık bir yerde mayanızı biraz daha bekletip, tekrar denemenizi tavsiye ederim. Soba aşırı sıcak değilken ,yakınında bekletebilirsiniz bir süre, ya da kalorifer peteğine yakın koyabilirsiniz, ya da fırını 175 derecede boşken 5 dakika ısıtıp, mayayı içinde 1-2 saat bekletebilirsiniz, daha sonra testimizi tekrarlayın.
7.gün

7.gün

8. gün

8.gün

9.gün

9.gün

10.gün

10.gün
11. gün
11. gün
Maya olgunluk testi